Okumuşoğlu, “güvenlik” denen şey, halk için değil, sermaye için inşa edilir! ''
Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu Avukatlarından Yakup Okumuşoğlu, mücadele ettiği çevre duyarlılığını satırlara döktü. '' Bizim baktığımız yerden, bu sözün ardında ormansızlaşma, susuzluk, göç, kanser ve yoksulluk görünür. Çünkü o “güvenlik” denen şey, halk için değil, sermaye için inşa edilir! ''
Haber giriş tarihi : 18-07-2025 | 19 : 13 33
Haber güncelleme tarihi : 18-07-2025 | 19 : 13 33
Dillerde masum bir kavram gibi duruyor.
Enerji Arz Güvenliği.
Maden torbasına sıkıştırılmış, gelecek yıkımın bahanesi yapılmış.
Ama biz bu kavramı raporlardan değil, yerinden tanırız.
Bizim baktığımız yerden, bu sözün ardında ormansızlaşma, susuzluk, göç, kanser ve yoksulluk görünür.
Çünkü o “güvenlik” denen şey, halk için değil, sermaye için inşa edilir!
Peki gerçekler ne diyor?
2024 yılında Türkiye’nin elektrik arz-talep dengesi 348 TWh civarında.
Yani tüketim kadar üretim yapılıyor. Denge var.
Üstelik toplam kurulu gücümüz 119.000 MW’ı geçmiş durumda.
Ama şimdiye dek ölçülmüş en yüksek tüketim sadece 60.000 MW.
Yani yarısı kadar!
Geriye kalan yaklaşık 60.000 MW'lık kapasite boşta bekliyor.
O zaman sormaz mıyız:
Bu kadar enerji fazlası varsa,
Neden hâlâ yeni santral ruhsatları dağıtılıyor?
Neden zeytinlikler kesiliyor, ormanlar biçiliyor, dereler borulanıyor?
Neden her köşe başına bir JES, HES, RES, TES kuruluyor?
Cevap mı?
Aynı ezber:
“Avrupa kişi başına bizden 2 kat fazla tüketiyor…”
“Amerika daha çok üretiyor…”
“Bizim de kalkınmamız lazım…”
Hayır!
Bu bir kalkınma hikâyesi değil,
Bir aldatmaca.
Bir rakam şovuyla kamufle edilen,
Rant düzenine enerji taşıyan bir senaryo.
Çünkü bu yatırımlar, sadece elektrik üretmiyor:
Aynı zamanda bir arazi tahsisi,
Bir acele kamulaştırma,
Bir inşaat ruhsatı,
Bir istisna kararnamesi,
Bir teşvik belgesi,
Ve sonunda bir imtiyaz zinciri de yaratıyor.
Her gün Resmi Gazete açın bakın:
18 Temmuz 2025 – 3 HES, 2 RES için acele kamulaştırma!
14 Temmuz – 5 yeni santral için aynı kararlar!
Bunu diyoruz. Arz güvenliği değil,
İmtiyaz güvenliği bu.
Rant güvenliği bu.
Sermayeye ayrıcalık güvenliği bu!
Madencilikte tablo daha da kirli.
Diyorlar ki,
“Türkiye dünyada 22. sırada, yılda 4,4 milyar dolar maden ihracatı yapıyoruz.”
Peki devletin kazancı?
Yalnızca %2 ila %4 arası “devlet hakkı.”
Yani bu ihracattan devlete kalan ne?
En iyi ihtimalle 176 milyon dolar.
Ama doğaya kalan?
Asitli atık havuzları, siyanür çukurları, kuruyan dereler.
Ve halka kalan?
Kanser, yoksulluk, göç.
Sağlık sistemine maliyeti konuşalım biraz da.
Çünkü bu topraklar yalnızca maden değil, hastalık da üretiyor artık.
TTB diyor ki:
Hava kirliliği Türkiye’de yılda 50 bin erken ölüme neden oluyor.
Sağlık Bakanlığı raporlarında astım, KOAH, akciğer kanseri vakaları hızla artıyor.
WWF-Türkiye ve HEAL’ın raporlarına göre:
Sadece kömürlü termik santrallerin sağlık maliyeti yılda 50 milyar TL’yi aşıyor. Melanet projelerin sağlık üzerindeki toplam maliyeti ise 20 milyar dolar!
Yani bir yandan teşvik, muafiyet, vergi indirimiyle şirketler zenginleşiyor.
Öte yandan SGK’nın, belediyelerin, hastanelerin omzuna devasa bir yük bindiriliyor.
Ama bu maliyetler kimseye gösterilmiyor.
Ne EPDK hesaplıyor,
Ne Enerji Bakanlığı açıklıyor,
Ne de Meclis Komisyonları umursuyor.
Ve biz hâlâ “kalkınıyoruz” öyle mi?
Karlofça’dan beri kalkınıyoruz…
Ama soralım:
Kim kalkınıyor?
Halk mı, holding mi?
Toplum mu, sermaye mi?
Zeytinliğini kaybeden köylü mü,
Yoksa o zeytinlikten kömür çıkaran şirket mi?
Bu…sadece bir yasa değil.
Bir sermaye düzeni alt yapısı.
Çünkü;
Doğayı değil, şirketi düşünüyor.
Halka değil, holdinge ses veriyor.
Yargıya değil, acele kamulaştırma kararnamesine güveniyor.
Bu yüzden yasa demeye dil varmıyor…
Bu bir şirket yönetmeliği.
Bir imtiyaz manifestosu.
Ve her şey bu sözle başlıyor:
“Enerji arz güvenliği.”
Ama bu güvenlik kimin için?
Zeytinliğini koruyamayan köylü için mi?
Dibinde dinamit patlatılan dağ köyü için mi?
Kapanan mera, susuz kalan köy, borulara gömülen dere için mi?
Yoksa…
Şirketin amortisman planı,
Müteahhidin sözleşme takvimi,
Bankanın geri ödeme projeksiyonu için mi?
Öyle bir noktaya geliyoruz ki:
Yasa var, ama hukuk yok.
Mahkeme var, ama karar yok.
Halk var, ama sesi yok.
Evet bu sadece bir enerji meselesi değil;
Bu bir adalet meselesi,
Bir hakikat meselesi,
Bir gelecek meselesi!
Enerji üretelim elbette!
Ama bu yıkım pahasına değil.
Kalkınalım elbette!
Ama şirket değil, halk kalkınsın!
Velhasıl…
Işık istiyoruz, ama gökyüzünü karartmadan.
Isınmak istiyoruz, ama ormanın kökünü kurutmadan.
Üretim istiyoruz, ama toprağımızı zehirlemeden.
Kalkınma istiyoruz, ama önce halk kalkınsın.
İlerleme istiyoruz, ama tadımız kaçmadan.
Konfor istiyoruz, ama kuş sesleri susmadan.
Güç istiyoruz, ama vicdanlar yitmeden.
Haber : Yakup Okumuşoğlu
BİRLEŞİK EMEKLİLER SENDİKASI

Dünyadan
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor
Editörden
Son Haberler
Köşe Yazarlarımız
Haber Yorumları
İYİ PARTİ MÜSAVAT DERVİŞOĞLU


































